Şimdi Dayanışma zamanıdır!

10 ili, milyonlarca insanı etkileyen bir deprem felaketini yaşadık, bu felaketin sonuçlarını yaşıyoruz, daha da yaşayacağız. Bir az önce 284 idi, şu an 912 olarak açıklandı, ama çocuk, kadın ve erkek muhtemelen binlerce insanımızı kaybettik, kaybedeceğiz.

Yüzbinlerce insan, evsiz, barksız, barınaksız, dolayısıyla soğukta, giysisiz ve örtüsüz!

Yüzbinlerce insan aşsız ve susuz!

Bu durum savaştan beter bir haldir!

2023 yılındayız; bu durumlar için oluşturulmuş organizasyonlar var.

Tüm eksiği gediği ile bu organizasyonlar devreye girecektir.

Şimdiye dek bu konudaki duyarlılıklarını bildiğimiz sendikalarımız, meslek odalarımız var.

Eminiz, organize olacaklar ve yine devreye gireceklerdir.

Ve bu işi iyi yaptığını bildiğimiz gönüllü kuruluşlarımız var.

İyi ki varlar ve daha şimdiden çalışmaya başladılar.

Ve SAV olarak biz bir yanımızla araştırma bir yanımızla dayanışma örgütüyüz.

Madem şimdi dayanışma zamanıdır, madem şimdi bizim desteğimize ihtiyacı olduğunu bildiğimiz yüzbinlerimiz var; öncelikle onlarla dayanışmamızı organize edecek ve tüm toplumda oluştuğunu an be an gözlediğimiz dayanışma eğilimi ile birleşecek ve bu eğilimi güçlendireceğiz.

Apaçık bir gerçek var: “Savaştan beter bir hal” bir günde sonlanmaz, bu durum önümüzdeki günlerde ve aylarda devam edecektir.

Öncelikle bir deprem çalışma grubu kuracak ve ilgili tüm çalışmalarımızı bu grup üzerinden yürüteceğiz. Bu grup oluşana kadar, bu çalışmaları Yönetim Kurulumuz üstlenecektir. Bu çalışmaların organizasyonuna katılmak isteyen herkes bu çalışma grubunda yer alabilir.

İkinci olarak, biz organize olana kadar ihtiyaç duyulan malzemelerin gönderimi için TMMOB’nin ve TTB’nin yönlendirdiği birimlerle birlikte hareket edeceğiz.

Organize olduktan sonra, bölgedeki gönüllü kuruluşlardan biri ya da birileri ile harekete geçip onların yönlendirmelerine göre davranacağız.

Gidenlerimize, yaralananlarımıza ve tüm insanlarımızın başına gelenlere elbetteki üzüleceğiz.

Ama üzülmek ile kalmayacak, organize olacak ve dayanışma ile acılarımızı paylaşacak ve azaltacağız.

 

Saygı ile

SAV YK

ekoloji

 

YouTube videosunu izlemek için aşağıdaki linki tıklayın:

https://youtu.be/NfKLLD03bdI

EKOLOJİ HAREKETLERİ KONFERANSI TUTUM BELGESİ: TÜM VARLIKLAR İÇİN ÖZGÜR VE EŞİT BİR YAŞAMI SAVUNUYORUZ

 Bizler,  gezegende  yaşamış  ve  yaşamakta  olan  tüm  varlıklarla  birlikte insanlığın  da  binlerce  yıllık  belleğini,  birikimini  temsil  eden  her  şeyi  sınırsızca  tüketmeye,  ormansızlaştırmaya,  fosil  yakıtların  ölçüsüz  kullanımına  ve  bunun  sonucunda  aşırı iklim  olaylarına,  emeğ in  güvencesiz,  eşit  olmayan  yaşama  mahkûm  edilmesine  kadar  farklı  yüzleriyle  yaşadığımız  politik saldırılara karşı mücadelenin parçasıyız.

Bugün,  tüm  dünyadaki  ekoloji direnişlerinin  on  yıllardır biriktirdiği deneyim  ve  direniş  ruhuyla,  İstanbul’da,  70’den  fazla  ekoloji örgütünün  çağrısı  ve  100’den  fazlasının  katılımıyla  bu  tarihsel  buluşmayı  gerçekleştirdik.  Bir  çalıştay  ve  altı  webinarı  da  içeren  bir  hazırlık  sürecinden  sonra  bu  Konferansa  katılan  bizler,  ekolojik  yaşamı  esas  alan  bir  program  ve  talepler için bir aradayız. Yaşamımızı, toplumu ve siyaset bu yönde dönüştürmeye kararlıyız.

SERMAYE

EKOLOJİK YIKIMIN FAİLİ BELLİ: SERMAYE 

Bugün  yaşanan  ekolojik  krizin  temel  nedeni insanın  bir  bütün  olarak  doğayla  ilişkisinin niteliğinin  dönüşmüş  olmasıdır.  Kapitalizm  insanları  da  kapsayacak  şekilde  doğayı  metalaştırarak  var  olabiliyor;  ekosistem özel  mülk yet  kapsamına  alınması,  yaşam  alanlarının çitlenmesi , canlı cansız her varlığın metaya dönüştürülmesine tanık oluyoruz.

Kapitalizm,  doğanın  ve  insanların  maruz  kaldığı  her  türlü  felaket  ve  zararlardan  yen  kazanç  kapıları  çıkarıyor.  Aynı  zamanda  patriyarkal  kapitalizm  kadını  da  doğayı  da  benzer  mekanizmalarla  tahakküm  altına  alıyor.  Ekolojik  kriz,  kitlesel  iklim  göçlerine  neden  olan  aşırı iklim   olayları ve  iklimsel  değişimlerle  toplumları  ayrıştırdığı  gibi ,  kadınları  bu  sürecin  sonuçlarıyla  daha  fazla  karşı  karşıya  bırakıyor  -ağır  ve  karşılığı  ödenmeyen bir  toplumsal  yeniden  üretim  emeği,  üreme  haklarının  kullanımında  belirgin  eşitsizlikler,  üretimden koparılma, yurt hakkının ihlal gibi. 

PANDEMİ

PANDEMİNİN NEDENİ EKOLOJİK KRİZDİR

Endüstriyel  tarım  ve  hayvancılık,  yabanıl  yaşam  alanlarına  müdahale,  küresel  egzotik  hayvan  ticarei ve  ormansızlaştırma,  pandeminin  başlıca  nedenleridi.  Ekolojik  tahribatın  yılda  9,2  milyon  önlenebilir  erken  ölümüne,  COVID  19  pandemisi ile.  resmi  rakamlara  göre  7  milyon,  araştırmalara  göre  20  milyona  varan  önlenebilir  ölüm  daha  eklendi.  İş cinayetler ,  sosyal  cinayetler  bir  kırım  politikası  olarak  karşımıza  çıktı.  Ötekieştirlen  tüm  topluluklar  pandemiden  çok  daha  fazla  etkilendi.  Sağlık  hizmetin  üretenler  değil,  sağlıksızlıktan  para  kazananlar  egemen  oldu.  Tamamen  kadınlara  yüklenen  yeniden  üretim işlevleri pandemiyle daha arttı, kadına yönelik her türlü şiddet artış gösterdi.

TÜRKİYE

TÜRKİYE: İKLİM ADALETSİZLİĞİ DERİNLEŞİYOR, HER YER EKOKIRIM SUÇ MAHALLİ

Türkiye’de iklim   kriziyle  mücadele  gibi bir kaygısı  olmayan  hükümet,  fosil  yakıtlara,  mega  projelere,  ekolojik  talanlara  dayalı  politkalarına  yakın  geçmişte  taslağı  ortaya  çıkan  bir  İklim  Yasası  gündemi  ekledi.  Taslağı  hazırlanan  İklim  Yasası’nda  doğal  ve  kültürel  varlıkların,  uygarlıkların  kentlerle  buluşmuş  hafızasının,  doğanın,  biyolojik çeşitliliğin,  ekolojik  sistemin  korunması  amacı  yok;  taslak  sorunu  “karbon  salımının  azaltılması”  olarak  tanımlıyor.  Emisyon  Ticareti Sistemi’ni  de  getirerek  karbon  ticareti yoluyla  sermayeye  yeni  kazanç  alanları öngörüyor.

 Enerji. politiaları  yönüyle ise   2022  sonunda  yayınlanan  Türkiye  Ulusal  Enerji  planında  fosil yakıtlardan  çıkmak  bir  yana,  kömüre  ve  doğalgaza  bağlı  elektrik  kurulu  gücünün  artırılması,  nükleer  enerji  santralleri  kurulması  gibi iklim  krizini  derinleştiren,  ekolojik ve  sosyal  yıkımları  artıran öngörüler var.

 Türkiye’de  bugün  gittikçe  hızlanan  ekokırım  politikaları  hüküm  sürüyor.  Tarım  alanları  maden, enerji,  inşaat   şirketlerine  sunularak  yok  ediliyor, mera  alanları  vasıf   değişikliğiyle  nükleer atık  sahası  olarak  tahsis ediliyor.   Doğu  Akdeniz’de  fosil  yakıt  aramak  üzere  yaşanan  ekolojik yıkım,  eş   zamanlı  olarak  Yunanistan’la  Türkiye  arasında savaşa  bile   yol  açabilecek  bir  gerginlik  üretiyor.  İnşaata  dayalı  büyüme  betonlaşma ve   ormansızlaşmayı,  kentlerin  çölleşmesini  beraberinde  getiriyor.  En çevreci belediyenin bile  asfalt  dökmekte   yarıştığı  bir  ülkede  doğal alanların,  koruların,  meraların,   bostanların  korunması  yine  bir  avuç  ekolojistin görevi   oluyor.  Bilimsel ve   hukuksal  olmayan  uygulamalarla kentlerimizde  en  ufak  yağmurlar  doğal  afete  dönüşüyor, kent  yaşamı  imkânsız   hale  geliyor.  Yaşamsal  bir  değer  olan müştereklerimiz özel mülkiyete dönüştürülüyor.  

 Hiroşima’nın,  Çernobil’in,  Fukişima’nın  doğada  ve  insan  hayatında  yarattığı  sonuçlara  tanıklık  eden  dünyada,  Ukrayna’da  süren  savaşın  da  paniğiyle  nükleer  santraller  bir  gecede  yenilenebilir  enerji kaynağı  sayılıyor.  Akkuyu  ile  birlikte  Sinop’ta  da  nükleer  santraller  radyoaktif  atıklarıyla  birlikte  hayatımıza  sokulmaya  çalışılıyor.  Siyanür  havuzları  ve  cehennem  çukurlarıyla  Kazdağları’nın  altı  üstüne  getiriliyor.  Üçüncü  havaalanı,  Kanal  İstanbul  gibi  mega  suçlarla etrafımız sarıldı. Akbelen ormanı ve Uludağ’a yönelik her saldırı b zlere yapılıyor.

SEÇİMLER

SEÇİMDE TAVRIMIZ EKOLOJİDEN YANADIR

Biz  bir  avuç  zengini doğaya,  yoksullara,  kadınlara,  Kürtlere,  LGBTİ+’lara,  mültecilere,  engellilere  yönelik  işlediği bu  suçlara  ortak  olmayacağız.  Ortak  olanları  da,  olmaya  niyet  edenleri de biliyoruz, hesap soracağız. 

Önümüzdek  seçimler,  daha  öncek  seçimlerden  farklı  olarak  Türkiye’de  bir  rejim  tercihi  olarak  gündeme  gelmiş  durumda.  Yirmi  yıllık  varlığını  ekolojik  yıkım  ve  talanla  sürdüren iktidardan   kurtulmak için   güçlerimizi birleştiriyor  ve  politik bir   özne  olarak seçimlerde  ortak  tutum  alıyoruz.  Türkiye’yi  bekleyen  seçimler  söz  ve  karar  hakkımızı, irademizi yok  sayan  kayyım  siyasetine, tek   adam rejimine  ve  onun yarattığı  ekolojik  ve   toplumsal yıkıma   son  verilmesi için  bir  basamak  olarak   görüyoruz.  Bu  seçimde ekolojiyi  ve  kentleri  savunanların, Gezi’de   sokağa  taşan  ve  teslim  olmayan  milyonların  iradesi  görünür olacak.  Savaş  yanlısı   tüm  kesimlerin  ekolojik  yıkıma  katıldığını,  doğanın  sömürüsünün yeni  savaşlara  yol  açtığını   unutmayacağız, unutturmayacağız.

Ancak  bizler  parlamenter  düzenlemelerle  ya  da  AKP’den  kurtulmakla  ekolojik  krizin  sönümlenmeyeceğini biliyoruz.  O  nedenle  kentleri,  ormanları,  dereleri,  tüm  doğal  ve  kültürel  varlıkları  önümüzdeki  seçimin  ana  gündemi  yapacağız.  Seçim  günü  en  büyük  Halkın Katılımı  Toplantısı  olacak.  Programında  ekolojiye  yer  vermeyenler  de  ekoloji programları  yeşil  boyamadan ibaret  olanları  da  biliyoruz  ve  her  adımımızda  deşifre  edeceğiz.  Bu  konferansta  kurduğumuz  Çalışma  Grubumuz,  bütün  siyas  partilerin  ve  ittifakların  programlarını  ekoloji merceğinden  inceleyecek  ve  siyasi parti ve ittifaklara  mesafemizi  ilan edeceğiz.

 Ama  bununla  yetinmeyeceğiz:  Seçimden  sonra  da  tüm  ekolojik  zarar  ya  da  yıkım  içeren  müdahaleleri kayıt  altına  alacak  ve  ortak  olarak  müdahale  etmemizi sağlayacak  mekanizmaları  bugünden  başlayarak  yaratacağız.  Yaşam  alanlarını  geleceğe  taşımak isteyenlerle   yaşam  alanlarını  talan  edip  kâra  çevirmek isteyenler  arasında  bir  savaşta  olduğumuzun bilinciyle davranacağız.

SÖZLEŞME

EKOLOJİ  SÖZLEŞMESİ,  EKOLOJİK  BİR  HUKUK  VE  ANAYASA  İÇİN  HAREKETE  GEÇİYORUZ

Kapitalist  büyümeyi  hedefleyen,  yaşam  üzerindeki kararları  ve  takdiri devlete  havale  eden  her  Anayasa  yaşamı  yok  etmeyi  meşrulaştırır.  Yaşamı  özgürleştirmek isteyen   bizler,  ekoloji hareketleri olarak böyle bir anayasayı müzakere etmiyoruz.

Bolivya,  Ekvador,  Honduras,  Kolombiya,  Rojava  gibi  bir çok  ülkede  yaşam alanlarına  sahip  çıkan  ekoloji  hareketleri  ekoloji sözleşmeleri konusunda  önemli yol  aldılar.  Bizler  de  diğer  toplumsal  hareketlerle,  direnişin  toplumsal  gücüyle  ekoloji sözleşmesini yaşama  geçireceğiz.  Ana lkelerini  direniş  alanlarında  ve  burada  tartışmaya  açtığımız  Ekoloji  Sözleşmesi’ni önümüzdeki süreçte detaylandıracağız. Ekoloji Sözleşmemizin ana lkeler şunlar:

  • Doğanın  haklarını,  demokrasiyi ve  kadın  özgürlüğünü,  emeğin  özgürleşmesini öne çıkaran bir sözleşme
  • Sömürgeci  ve  ırkçı  olmayan,  cinsiyetçi  olmayan,  sömürü  ve  tahakküme,  derinleşmiş  ekolojik  yıkıma  karşı,  antikapitalist  bir  sözleşme
  • Aşağıdan  yukarı,  yerelden  genele,  direniş,  dayanışma  ve  enternasyonalizmi esas alan bir sözleşme
  • Özyönetimci,  hakkın  sahiplerinin hakkın  gelişmesinde  birinci derecede  söz  sahibi  olduğu,  yerel  ve  toplumsal  öz  örgütlenmelere  dayalı bir sözleşme
  • Tarih  birikimi  ve  halkları  tanıyan,  kültürel  hakları  ve  varlıkları  koruyan bir sözleşme
  • Doğa  ve  emek  sömürüsüne  son  verilmesi  prensibine  dayalı,  ekokırımın  suç olarak tanındığı ve cezalandırıldığı bir sözleşme
  • Seçenlerin  seçilmişleri  geri çağırma  yetkisini  tanıyan  bir  sözleşme

EKOLOJİK YAŞAMIN TEMEL İLKELERİ

Bizler  şirketlerin  ve iktidarların  tahakkümüne   karşı  politik  bir  mücadele  olarak  ekoloji mücadelesi veriyoruz.

Talebimz  sadece  maddi  ihtiyaçlarla  sınırlı  değil;  sadece  ekmek  değil güller de istiyoruz!  Yaşamın  özgürleşmes  sadece  çalışma  saatlerinin  azaltılması,  ücretlerin  uygun  seviyede  olmasıyla  değil,  emek  ve  onun  ürünü  üzerinde  kontrol  sahibi olmakla,  güzellikle,  yaptığı işten  zevk almakla, emek zamanının da özgürleşmesi ile olur.

Aynı zamanda;

Az  sayıda  zenginin  ve  büyük  şirketlerin  hizmetindeki  ekonomi,  yeniden  halkın  ihtiyaçlarının  hizmetine  verilmeli; insani aktiviteler  yaratıcılık  ve  zevk  alınan  faaliyetlere  yöneltilerek,  yıkıcı  ekonomik büyüme  sınırlanmalı.   Paranın iktidarına   karşı  dayanışma temell  ekonomik   modeller güçlendirilmeli.

Kapitalizm  tarafından  kuşatılmış  olan  ve  ekolojik  yıkımların  görünen  nedenler  olarak  öne  çıkan  bilim ve  teknoloj  kapitalizmin  güdümünden,  üniversitelerimiz  sermayenin  güdümünden, bilim doğa talanını meşrulaştırma ve yeniden yaratma işlevinden kurtarılmalı.

Ormanları,  sucul  ekosistemleri yok  eden,  insanı  ve  doğayı  zehirleyen  endüstrilerin hiç bir şekline ekolojik yaşamda yer olmayacak. 

Sadece  ve  sadece  “gerekli”  nesnelerin  üretimi için  doğayla  barışık  şartlarda  enerji  üretimi ve  tüketim olmalı.

Bizler,  rant  tarafından  teslim  alınan;  müşterekleri,  doğal  alanları,  doğal  ve  kültürel  varlıkları  yağmalanan  kentlerimizi,  yaşamımızı  geri kazanacağız;  doğanın  kente  girmesini,  kültürel  yaşantının  canlanmasını  ve  ücretsiz  kamu  hizmetlerin  kentleşme  politikalarının  merkezine  alacağız.

 Barınma  hakkını insan  dahil  bütün  canlıların  yurt  edinme  ve istediği çevrede engelsiz  yaşama  hakkı  olarak  görüyoruz. İnsanın  dokunabidiği  insanlar,  ayağını  bastığı  toprak, içtiği su,  soluduğu  havanın  bulunduğu  yaşama  alanını,  yani  yuvasını  savunma  hakkını savunacağız.   Hiç bir gerekçeyle  zorla yerinden  edilmelere izin   vermeyeceğiz.  Ranta değil  barınma hakkına dayalı konut politikaları geliştireceğiz.

Bizler,  bütün  bunların  ayrılmaz  bir  parçası  olarak;  savaş  ve  güvenlik  gerekçesiyle  ekolojik  dengeyi bozacak  siyasi  kararlara,  ekosistem  katliamları,  yerel  halkın  yaşam  alanlarından  sürülmesine  karşı  mücadele  vereceğiz.  Antimilitarist  mücadeleyi  büyüteceğiz.  Barış  içinde  bir gelecek istiyoruz.

 İnsan  türü  dışındaki  tüm  canlıların  da  kendi iyi oluşlarını  sağlayacak  koşullarda  büyüme  ve  yaşama  hakları  vardır.  Türleri,  biyoçeşitliliği korumak için  doğal  varlıkları  hak  sahibi birer  özne olarak tanıyacağız.

SONUÇ

SONUÇ: HEP BİRLİKTE DEĞİŞTİRECEĞİZ, HEP BİRLİKTE ÖZGÜRLEŞECEĞİZ

Mücadelemiz,  yaşanan  ekolojik  yıkımlara  karşı  savunmanın  ötesinde,  bunlara  neden  olan  kapitalist  sisteme  son  verme  mücadelesidir.  Bu  nedenle  güç  olma,  sahip  olma,  fethetme  politikaları  olmadan  doğayla  birlikte  yaşamanın  yen  yollarını  üreterek,  yaşamı  özgür  kılacak, ihtiyaç   için  üretecek,  biyoçeşitliliği,  yaşam  döngüsünü  ve  yaşam  alanlarını  koruyacak,  yadigâr  tohumlara  dayanan  agroekoloji  temelli,  hayvanların  metalaştırılıp  sömürülmediği, somut  olmayan  kültürel  mirasın  korunduğu,  EKOKIRIMIN,  CİNSKIRIMIN  VE  İŞÇİ  KIRIMININ OLMADIĞI BAŞKA BİR YAŞAMI  örmenin zorunlu  hale geldiğini biliyoruz.

 Bizler  tarlalarımızda  özgürce  çalışmak,  çocuklarımıza  güzel  bir  gelecek  hazırlamak,  emeğimizin  karşılığını  almak,  fikirlerimizi  özgürce  dile  getirmek istiyoruz.  Adalet  istiyoruz.   Bir varlığın  başka bir  varlığa  baskı   kurmadığı  bir  yaşam istiyoruz.  İnsansızlaştırılan  köylerimizde  yaşamı yeniden   kurmaya,  kendi kendine   yeten,  sağlıklı hayatı   yeniden  oluşturmaya  çalışıyoruz. Gündüzlerinde  sömürülmeyen,   gecelerinde  aç  yatılmayan bir  hayat  istiyoruz.         

 Bu  Tutum  Belgesi  aynı  zamanda  bir eylem  çağrısıdır.  Ekolojik  yıkımın  konferans  salonlarında  veya  müzakerelerde  durdurulamayacağını  biliyoruz:  Yalnızca  kitlesel  eylemler  ve  yerelden  genele  uzanan  ortak  örgütlenmeler  değişim  sağlayabilir.  Konferansımıza  katılan  direnişçilerinn   dediği gibi;  “doğayı  sömürenlerle  emeği sömürenler  aynı”.  Bizler  ekoloji hareketleri olarak  sermayenin  ve  devletin  saldırılarına  karşı  tüm  mücadeleler  birlikte  yürümeye,  tüm varlıklar  için   eşit ve   özgür bir yaşamı  birlikte  inşa  etmeye  çağırıyoruz.  Yerel  direnişleri birleştirerek  bu   sistemden çıkabiliriz.   Suyun sermaye  birikimnden  kurtarılması, nehirlerin   özgür  akmasıiçin,  emeğin  kurtuluşu için   bir  araya  geleceğiz. Benden  çıkıp,  biz   olacağız.  Genç kuşaklara da bu ekoloj mücadelesinn coşku ve kararlılığını yansıtacağız.

 ***

Üç  beş  ağaç  uğruna  birlikte  mücadele  ettiğimiz  Gezi’de  birbşrimize  sarılırken,  korku  ve  baskı  hegemonyasının  parmaklıklarını  aralayıp, içinden  geçtiğimiz  ışıklı   aralık”a,  onun  yaratılmasında  kol  kola  verdiğimiz  ve cezaevinden   bizleri  selamlayan  dostlarımız  Vahap,  Gönül, Mücella,  Çiğdem,   Mine,  Tayfun  ve  Can’ın  içinde  olduğu  tüm ekoloji  ve  yaşam  savunucularına selam olsun. “Yaşamın özgürlüğüdür hem derdimiz, hem kararımız”.

Yaşasın tüm varlıkların özgür, eşit ve şenlikli yaşam hakkı!

Birlikte kazanacağız.

Yine 13 Aralık!
Erdal 42 yıl önce bugün, bu ülkede çokça yaşanan terörün, zulmün ve hukuksuzluğun temsilcileri tarafından idam sehpasında katledildi. Terörün, zulmün ve hukuksuzluğun bekçileri onu yok ettiklerini sanıyorlardı ama yanıldılar; bugün kendileri lanetlenirken O geçen 42 yıl içinde halk tarafından ölümsüzleştirildi. O artık dönemin terörünü, zulmünü ve hukuksuzluğunu, döneminin egemenlerini lanetlemek için ilk akla gelen isimdir, bir simgedir.
Ama bu kadar değil, Erdal aynı zamanda, yoldaşlarına, inançlarına, devrime ve geleceğe bağlılığın, umudun bayraklarından biridir.
Bugün ülkenin dört bir köşesinde hatta dünyada güzel insanlar bir araya gelecek Onun şahsında egemenlerin terörünü, zulmünü ve hukuksuzluğunu lanetleyecek, onun taşıdığı değerlerin bayraklarını yükseltecek!
Şan olsun Ona!
Erdal'ın adı Sinan'ın ve Ercan'ın adından ayrılamaz!
Şan olsun Onlara!
Aynı terör döneminde, Erdal ile birlikte değişik tarihlerde 17 devrimci daha idam sehpasında katledilmişti. Tümü genç fidanlardı ve tümü gökten ışık yontmaya çabalardı.
Ve ne onur ki; istisnasız tümü, devrime ve geleceğe olan inançlarını haykırarak gittiler.
Tümünü saygıyla anıyoruz!
SAV YK
Not 1: Erdal için ne yapılsa azdır. SAV olarak, Oğlunuz Erdal belgeselini yaptık ve ülkemizin devrimci birikimine armağan olarak kattık. Ve ikinci olarak Erdal Eren Kitaplığı Darbeler Özel Bölümünü yine kolektif emek ile araştırmacıların kullanımına sunduk. Dileriz, yaşadığımız karanlığın dağılmasına, gökten ışık yağmasına katkısı olur.
Not 2: Oğlunuz Erdal belgeseli, SAV'ın savakademi.org adresindeki web sitesinden izlenebilir.
Not 3: Erdal dahil 12 Eylül döneminde idam sehpasında katledilen devrimcilerin isimleri
Necdet Adalı, 7 Ekim 1980 Ankara
Serdar Soyergin, 25 Ekim 1980 Adana
Erdal Eren, 13 Aralık 1980 Ankara
Veysel Güney, 10 Haziran 1981 Gaziantep
Ahmet Saner,  25 Haziran 1981 İstanbul
Kadir Tandoğan, 25 Haziran 1981 İstanbul
Mustafa Özenç, 20 Ağustos 1981 Adana
Seyit Konuk , 13 Mart 1982 İzmir
İbrahim Ethem, 13 Mart 1982 İzmir
Necati Vardar, 13 Mart 1982 İzmir
Ali Aktaş, 23 Ocak 1983 Adana
Ramazan Yukarıgöz, 29 Ocak 1983 İzmit
Ömer Yazgan, 29 Ocak 1983 İzmit
Erdoğan Yazgan, 29 Ocak 1983 İzmit
Mehmet Kambur, 29 Ocak 1983 İzmit
Levon Ekmekciyan 29 Ocak 1983 Ankaraİlyas Has, 6 Ekim 1984 İzmir
Hıdır Aslan, 24 Ekim 1984 Burdur

robotlar

Robotlar İşimizi Elimizden Alacak mı?
Teknoloji Emek, Gelecek


Teknolojik yenilikler ve otomasyon toplam istihdamda bir azalmaya yol açma eğiliminde mi, değil mi? Çalışma ya da “işin sonu”na mı geldik? Teknolojik gelişmeler sonucunda işçi sınıfı küçülen ve giderek marjinal hale gelen bir toplumsal kategori midir?
Bu sorulara verilecek yanıtlar sadece istatistiksel bir gösterge olmanın ötesinde, son yarım yüzyıldır emeğin ve işin önemini yitirdiği, kapitalizmin temel çelişkilerinin silikleştiği, sınıf ve sınıf mücadelesi gibi kavram ve olguların çağdışı hale geldiği biçimindeki iddiaların temelinde yatan varsayımların analizi için elzemdir.

 

YouTube videosunu izlemek için aşağıdaki linki tıklayın: 

(1318) Robotlar İşimizi Elimizden Alacak mı? - Arif Koşar - YouTube

Anayasa KOR

 

ANAYASA SORUNU
Seçme Yazılar

Karl Marx & Ferdinand Lassalle

Barkın Asal tarafından çevirisi yapılan derleme kitap sadece, 1982 Anayasasının kabulünün hemen ertesindeki tartışmalar, 2008 yılından itibaren Türk kamu hukukunun içine düştüğü bunalım veya yeniden ortaya atılan ve birçok siyasi odak tarafından hemen sahiplenilen “sivil” anayasa üzerinden değerlendirilmemelidir.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin yıkımı ve 11 Eylül ile işaret fişeği atılan ama son beş yıl içinde içine gömülmüş olduğumuz birçok siyasi/hukuki olayda tekrar tekrar ortaya çıkan, II. Dünya Harbi’nin sonrasında Anayasaların büyük kısmının görünüşteki hukukileşmesi/depolitizasyonu çağından çıktığımız gerçeğini de masaya yatırmalıdır.

Kısaca bu seçki edilgin bir okuma için değil, okuyucuyu büyük bir tartışmaya davet olarak hazırlanmıştır.

Yazar: Karl Marx & Ferdinand Lassalle
Çevirmen: Barkın Asal
Yayın Tarihi: 22.10.2021

 

Ekrem Eksi Anma

EKREM EKŞİ ANILIYOR

‘Ekrem’in Arkadaşları’, 1980’in gençlik ve İTÜ mücadelesinden Gezi’ye uzanan dayanışma ruhuyla Ekrem”i Mimarlar Odası Büyükkent Şubesinde (Karaköy) süren Adalet Nöbetinde anıyor, Gezi tutuklularını selamlıyorlar. 

Anma etkinlikleri SAV'ın desteği ile Ekrem Ekşi'nin dönem arkadaşları ve Emek Gençliği tarafından düzenleniyor.

Prof. Dr. Şebnem Oğuz, 3 Temmuz Pazar günü HDP 5. Olağan Kongresi’nde deklare edilen Danışma Kurulu’nda ismi yer aldığı için hiç vakit geçirilmeksizin, hemen ertesi gün, yani 4 Temmuz Pazartesi günü öğle saatlerinde Başkent Üniversitesi Rektörlüğü tarafından mesai bitiminden önce istifa dilekçesini yazmaya zorlanmıştır. Süreç, bizzat Şebnem Oğuz tarafından kamuoyuna ayrıntısı ile açıklanmıştır.

Günümüzde, ülkemizde derin bir ekonomik kriz yaşanmaktadır; bu krizin oluşum ve gelişiminde ülkemiz egemenlerinin bilim dışı ekonomi politikalarının payının çok yüksek olduğu egemenlerimiz dışında hemen herkes tarafından kabul edilmektedir. Gerçekten, iktidara ve olanaklarına yaslananlar, tüm emekçi sınıf ve tabakaların emeğini, terini ve kanını paraya tahvil edenler dışında tüm halk sınıf ve tabakaları bırakınız geleceğinin derdine düşmeyi, geçirebildiği her günü kardan saymaktadır. Ve çoktan beridir, bu ülkede iktidar dışındakiler için hukukun, adaletin ve demokrasinin, demokratik hak ve özgürlüklerin olmadığı yine iktidar dışında kalan herkes tarafından ifade edilmektedir.

Bilimsizlik ya da bilime düşmanlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, demokrasisizlik ve hak ve özgürlüklerin keyfi biçimde gaspı! İktidarın kendi geleceğini güvence altına alabilmek için “içte” tercih ettiği yol budur!

Ve Şebnem Oğuz’un payına da bu karanlık ve baskıcı iklimde “Gün siyaset yapma günü!” diyerek kendi görüşleri doğrultusunda “doğru” gördüğü yerde siyasete atılması nedeniyle, başka bir deyişle anayasal ve yasal güvence altındaki haklarını kullanması nedeniyle emekliliğe zorlanmak düşmüştür.

Ve canı yakıcı olan, üzüntüyü arttıran bu zorlamanın doğrudan iktidarın siyasi mekanizmaları üzerinden değil, onlarca yıl emek verdiği en geniş anlamıyla “Akademi” üzerinden gelmesidir. Ki o Akademi, bilimin üretildiği ve öğretildiği merkezdir. Ve o akademi – ne onur ki – bilimi üretme ve öğretme işlevinin yanı sıra, öğrencisi ile akademisyeni ile, ülkemizde ve dünyada karanlığa karşı aydınlığı, baskıya karşı özgürlüğü savunan kurum olmuştur. Diğer yandan tüm baskıcı iktidarlar, Akademi’yi zapturapt altına almanın, bu kurumların geleceğini kendi iktidarlarının geleceği ile birleştirmenin yolunu aramışlar ve bu kurumlarda kendilerine bağlı yönetimler yaratmanın peşine düşmüşlerdir.

Ve gerçekten, günler çeşitli akademik birimlerdeki yöneticilerin bu yönde aldığı kararların ve uygulamaların haberleri ile gelmektedir. Boğaziçi Üniversitesi idaresi, sadece akademisyenleri ile uğraşmakla yetinmemekte, mezunlarının kartlarını, ODTÜ idaresi, adından bile korktukları “Devrim” stadyumundaki diploma törenini iptal etmekte, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi dekanı, diploma töreninde konuşma yapan genç doktorun konuşmasına müdahale etmektedir.

Bu akademik ünvanlı idarecilere bir hatırlatma yapmak gerekir: Bu ülke, kendisi gibi olmayanı ve günün iktidarına itaat etmeyeni tasfiye etme yöntemini ilk kez yaşamamaktadır. Ama, ne 1947 tasfiyeleri, ne 1960’ın 147 akademisyeni tasfiye etmesi, ne 12 Mart’ın akademisyen tutuklamaları, ne 12 Eylül’ün 1402’likleri ne de günümüz iktidarının 11 Kanun Hükmünde Kararname ile öncekilerin tümünün toplamını kat be kat aşan 6000’e yakın akademisyeni tasfiye etmesi, tasfiyecilerin amaçlarına ulaşmasına yetmemiştir. Ve iktidar dönemleri bitince, akademik ünvanları ne olursa olsun tüm tasfiyeciler kötü ünle anılmışlar, tarihin sayfalarına bu kötü ünleriyle geçmişlerdir.

Ama bu yaşananlar madalyonun sadece bir yanıdır: Madalyonun diğer yanında Akademi içinde ya da dışında tüm birikimlerini, tüm emeklerini yeni bir dünyanın köşe taşlarını oluşturmak ve döşemek için harcayan akademisyenlerimiz vardır.

Aynı zamanda Sosyal Araştırmalar Vakfı üyesi olan Şebnem Oğuz bu cüretkar, bu cesur yürekli ve yaydığı ışıkla insanlığın yolunu aydınlatan güzel insanlarımızdan biridir.

Onlar, kendi kişisel geleceklerini düşünmeksizin, gerekli olduğunu düşündüğünde üzerilerine düşenlerini yapıyorlar. Ve bu tavırları ile de örnek oluyorlar.

Onlar bizim akademi kökenli cüretkarlarımız, akademi kökenli cesur yüreklerimiz!

Bu ülkenin ve yaşadığımız bu ihtiyar gezegenin mücadele tarihi, bu cüretkarları, cesur yürekleri herkese öğretir ve onlara gıpta ettirir.

Ve bu cesur yüreklerimizi üreten bir kaynak vardır, bu kaynak öyle az ya da çok tahribatla kurumaz. Bazen kuru çöl sayılabilecek bir yerden, bazen mümbit bir araziden hiç beklenmedik bir anda fışkırır ve ışığını saçar!

Şimdi bir cesur yüreğimizi daha selamlıyoruz!

Selam olsun tüm cesur yüreklerimize!

Selam olsun Şebnem Oğuz’a!

Şan olsun Şebnem Oğuz’a!

Ve dost düşman herkes bilsin ki, her koşulda Şebnem Oğuz ile ve tüm cesur yüreklerimizle dayanışma içinde olacağız ve onları hep başımızın üzerinde taşıyacağız.

Sosyal Araştırmalar Vakfı

nora

Yaşam ortamlarımız hızla değişiyor , sözlerimiz kendi iklimini arıyor. Arama buluşmasının ilkini okudukça katman katman mekan-tarih, hüzün(Thatanos) -aşkı (Eros) Lal Laleş’in “Nora istanbul bir hiçtir” Üzerinden yapacağız.

SAV’ın 11. Genel Kurulu 14 Mayıs 2022 tarihinde Vakıf Genel Merkezinde çoğunluksuz olarak aşağıdaki gündemle toplandı.

- Açılış
- Saygı duruşu
- Divan başkanı ve divan üyelerinin seçimi
- Yönetim kurulu başkanının ve davetlilerin konuşmaları
- Çalışma ve mali raporun yönetim kurulu tarafından okunması
- Denetleme kurulu raporunun okunması
- Raporlar üzerine görüşlerin alınması ve yönetim kurulunun aklanması
- Yeni genel kurul üyeliklerinin görüşülmesi ve onaylanması
- Yönetmeliklerin görüşülmesi ve onaylanması
- 2022 ve 2024 yılı aidatlarının tartışılması ve onaylanması
- Yeni dönem çalışma programı taslağının tartışılması
- Yeni yönetim kurulu ve denetleme kurulu adaylarının belirlenmesi, seçimi
- Dilekler ve öneriler
- Kapanış

 

SAV İLETİŞİM

weblogo7 

 Osman Ağa Mahallesi General Asım Gündüz Caddesi.

Üner Tan İş Merkezi  No 35 Kat 4 Daire 14 Kadıköy

Tel: (216) 345 69 39
Fax: (216) 418 95 48

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Üyelik Ödentileri ve Bağış için 
Banka Hesap No: 

Hesap Adı: Sosyal Araştırmalar Vakfı

İş Bankası Galatasaray - Beyoğlu Şubesi (1011)

IBAN

TR 0400 0640 0000 1101 1200 3897


 SAV - Kitapçı (İktisadi İşletme)

Banka Hesap No:  

Hesap Adı: Sosyal Araştırmalar Vakfı İktisadi İşletmesi

İş Bankası Galatasaray - Beyoğlu Şubesi  (1011)

IBAN

TR 0500 0640 0000 1101 1190 5133 

 

Üye Giriş

Bilgilerinizi girin.

Merhaba