Nail V. ÇAKIRHAN

14 Temmuz 1910 - 10 Ekim 2008

10.10.2008

nail cakirhanO mimar olmadan mimarlık ödülü alandı

O  "mektepli" sosyalist, "alaylı" mimardı

O marangozdu, O yapı ustasıydı

O şairdi, O edebiyatçıydı

O Nazım’ın hapishane ve yol arkadaşıydı

O 1+1=Bir’in biriydi.

O huzurun mimarı, akdenizin ustası, yaşamın bilgesiydi

O Halet Çambel’in hayat  arkadaşıydı.

O SAV’ın 1+1=İki onur üyesinden biriydi.

Yaşamı ve anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

 

 

 

 

 

Halet ÇAMBEL

27 Ağustos 1916 - 12 Ocak 2014

 

12 Ocak 2014

 

Bu çürüyen, bu rezil ortamda giden insanlarımız, artlarından baktığımızda mitolojik kahramanlar gibi duruyorlar. Temizliği ve dürüstlüğü ve bilgeliği ve çalışkanlığı ve gelecek umudunu ve - mitolojinin tanrılarından farklı olarak- insana olan güveni onlar temsil ediyorlar.

Rasih Nuri İleri

06.12.2014

1920 - 6 Aralık 2014


rasih-ileri

Vakfımızın Onur Üyesi Rasih Nuri İleri'yi 6 Aralık günü yitirdik.

Doğan Apartmanı’ndaki evinde hayata gözlerini yuman İleri’nin cenazesi salı günü Bebek Camii’den öğleyin kılınan cenaze namazının ardından Aşiyan Mezarlığı’nda toprağa verildi.

 

Rasih Nuri İleri

Rasih Nuri İleri 28 Mart 1920 günü, babasının Mustafa Kemal Paşa'nın temsilcisi olarak bulunduğu, Cenevre'de doğdu.

1921'de yurda döndü. Tahsilini Galatasaray, Haydarpaşa, Fen Fakültesinde yaptı.

1933'de "Servetifinun " dergisinde ilk yazılarını yayınladı.

1939 yılında üniversitede militanlığa başladı.

TKP'ye 1942'de Ferit Kalmuk tarafından kaydedildi.

1946'da Dr. Şefik Hüsnü'nün kurduğu TSEKP'nin yan kuruluşu olan sendikalarda çalıştı. Adana Sendikalar Birliğini kurdu. 1948'deYedek Subay Okulundan Çavuş çıkartıldı.

12.2.1962'de TİP'e kaydoldu. 1. Kongre'de Merkez Komitesi üyesi oldu.

Aralık 1967'de 13'lerle ihraç edildi.

Ocak 1968'de Milli Demokratik Devrim derneği kurucusu ve Genel Sekreter yardımcısı oldu.

1973'de Haziran Hareketi gizli örgütü bir numaralı sanığı olarak yargılandı, beraat etti.

1977'de II. TİP'e kaydoldu.

Haziran 1990'da TBKP kurucusu, Kontrol Komitesi Başkanı, Merkez Komitesi Üyesi oldu.

Ocak 1992'de Boz Mehmet ve Şahap Bakırsan'la genel merkezin sağ sapması üzerine istifa etti. 

1922'de SBP'ye girdi. B.Kongre'de MK'ne seçildi.

3 Kasım 2002 seçimlerinde TKP'den İstanbul 2. bölge birinci sıradan adaylığını koydu

Rasih Nuri İleri'nin Yapıtları

  • Kooperatifler (Suphi Nuri ile) 
    Y.T. ve İ.O. 1945
  • Ekonomik Doktrinler (ayrı baskı) 
    Y.T. ve İ.O. 1945
  • Kapital (Özeti) Karl Marx
    Çeviri, Sosyal Y. 1965
  • Ekonomik Terimler Semineri
    Gıda-İş, 1965
  • Lenin'in Hayatı ve Filozofik Düşüncesi
    H. Lefebvre, çeviri, Anadolu Y. 1968
  • Atatürk ve Komünizm
    MAY Y. 1965
  • Son Yazılar
    Stalin, çeviri, SOL Y. 1970
  • Lenin'in Ekonomik ve Politik Düşüncesi
    H. Lefebvre, çeviri, Anadolu Y. 1975
  • Karl Marx, Hayatı ve Eserleri
    (Reşat Fuat Baraner ile), 
    çeviri, Anadolu Y. 1975
  • Kurtuluş
    Anadolu Y. 1975
  • TKP Gerçeği ve Bilimsellik
    Anadolu Y. 1976
  • Yön-Sosyalist Aydınlık Davası 
    (Mihri Belli Olayı I) 

    Anadolu Y. 1976
  • Haziran Hareketi
    (M.B. II) Anadolu Y. 1976
  • Özeleştiri - T.E.P. (M.B.O III) 
    Anadolu Y. 1976
  • Kurtuluş DGM'de 
    Anadolu Y. 1977
  • İnsanların Arasında Eşitsizliğin Kaynağı
    JJ. Rousseau, çeviri, SAY Y. 1982
  • Arif Dino - Çok Yaşasın Ölüler (Abidin Dino ile), Adam Y. 1985
  • Arif Dino (Abidin Dino ile)
    YÜZ, NEV,. 1985
  • 27 Mayıs - Menderes'in Dramı
    Yalçın Y. 1986
  • Türkiye İşçi Partisi'nde Oportünist Merkeziyetçilik (1966-1968)
    Yalçın Y. 1987
  • V.İ. Lenin Hayatı ve Filozofik Ekonomik Politik Düşüncesi
    çeviri, Yalçın Y. 1990

 

  

Mustafa Suphi İLERİ

11 Ekim 1953 - 2 Şubat 2004

suphi

Mustafa Suphi İleri'yi

2 Şubat 2004 günü akşamı

geçirdiği kalp krizi

sonrasında kaybettik.

1953 yılında İstanbul'da doğdu ve ortaöğrenimini de aynı şehirde tamamladı. Okul döneminde Anadolu Yayınları'nda çalışmaya başladı. Yayınevini 1972-73 arası kısa bir süre yönetti. 1975'te askerliğini bitirdikten sonra sergicilik yaptı; daha sonra Kaynaşlı'da çimento fabrikasında çalıştı. 1978'de İstanbul'a dönüp çeşitli yayınevlerinde düzeltmenlik, redaktörlük yaptı, aynı zamanda Politika gazetesinde Gazi Turhan takma adıyla çeşitli yazılar yazdı. Yansıma dergisinde yazıları çıktı. Aralarında Sosyalist Kültür Ansiklopedisi'nin de bulunduğu çeşitli ansiklopedilerin ve sözlüklerin hazırlanmasında görev aldı. 1980’lerden itibaren şiirleri çeşitli dergilerde yayımlandı.

SUPHİ ve SAV

Suphi, Sosyal Araştırmalar Vakfı (SAV) ile Yeni Edebiyat şiirlerinin derlenmesi projesi nedeniyle tanıştı. Bu projenin tamamlanması ve kitabın çıkması sonrasında da üye oldu.

Suphi SAV için iki açıdan ilk oldu.

Hepimiz biliyoruz; Suphi, farklı bir siyasi geçmişten geliyordu. Kendi inançlarının gereklerini yerine getiren, örgütlü bir siyasi kimlik idi. Son seçimlerde TKP’nin 12. sıradan İstanbul milletvekili adayı idi.

İlklerin ilki bu noktadan kaynaklanıyor: O, SAV’ın kurucu üyelerinin geldiği siyasi geçmişe pek de sıcak bakmayan bir geçmişten gelmesine, SAV’ın da henüz faaliyetinin hemen başında olmasına ve dolayısıyla yazdıkları ile yaptıkları arasında ne ölçüde tutarlılık olduğunun belirsiz olmasına karşın SAV’a üye olmakta tereddüt etmedi.

Üye olduktan sonra da SAV’ın amaçlarına inanan, çağrılarına yanıt veren, faaliyetlerine katılan bir üye olarak davrandı. Özellikle üyelerimizin bir araya geldiği etkinliklerde Suphi, hep olmasa bile çoğunlukla vardı.

İkinci ilk ise ne yazık ki ölümüyle gerçekleşti. Suphi, aramızdan sonsuza dek ayrılan ilk SAV üyesi oldu.

Suphi’yi tanıdığımız bu süre içerisinde onun olgunluğuna, örgütlü olmaya inancına, dayanışma alışkanlığına ve üretken olma çabasına gerçekten şahit olduk.

Suphi’nin siyasi olarak farklı bir geçmişten gelmesi SAV’a üye olmasına engel olmamıştı.

Suphi, TKP ve SAV’ın yanısıra başka birçok gönüllü kuruluşun da üyesi idi.

Suphi, üyelere yönelik dayanışma amaçlı etkinliklerimizin tümünde vardı ve sürekli olarak bu etkinliklerin arttırılmasından yana oldu.

Suphi, üretkendi. Yeni Edebiyat projesini birlikte gerçekleştirmiştik, yeni projeleri oluşturmaya –daha doğrusu zamanlamasını ayarlamaya – çalışıyorduk. Ayrıca sav.org.tr’ye de yazıyordu.

Bunlar dışında Suphi?

O Türkiye Sol tarihinin ayrılmaz bir parçası olmuş İLERİ ailesinin bir ferdi idi.

Bunun dışında Suphi?

O bir şairdi...

Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

 

Medeni Hacıimamağaoğlu

2 Temmuz 1960 - 12 Ekim 2011

medeni  

12 Ekim 2011

Bizim kuşağın hayat ve ölümle kurduğu ilişki her bir kuşağın kurduğu ilişkiden biraz daha yoğun. Bu durumun belirleyicisi, her ne kadar içine doğduğumuz dünya ve ülke koşulları olsa da, kendimizin sürece kattıklarını da azımsamamak gerek. Evet doğrudur, kuşağımızı etkisi altına alan "büyük anlatılar" önemlidir. Ama kuşağımızın bu "anlatılar" için yaptıkları da, bu "anlatılar" için vazgeçtikleri de önemlidir. Bazen cahillikle, bazen acımasızlıkla, bazen şık olmamakla, bazen sert olmakla suçlanmış olsak bile - yenilgi gerçekten böyle bir şeydir - bu büyük anlatıların dünya ölçeğinde en büyük taşıyıcılarından birinin bizim kuşağımız olduğunu söylemek abartı sayılmamalıdır. Kendimizi bilirken, kendimizi bulurken, hayatımızı anlamlandırırken ölümü de bilmiş, ölümü de bulmuş ama ondan korkmamıştık.

Ölümle ilk gençlik günlerimizde "büyük anlatılar"ın peşine düşmenin bedeli olarak başlayan bu ilişkimiz, kazalar ve hastalıklar üzerinden sürdü. Kazalar ya da hastalıklar sonucu onlarca arkadaşımızı yitirdik. Kazalar içinde trafik, hastalıklar içinde ise kanser önemli bir yer tuttu. Kazalar için yapılabilecek bir şey yoktu, ama arkadaşlarımız hastalıklarla da ellerinden geldiğince mücadele etti. Medeni de dahil olmak üzere birçok arkadaşımızı aynı zamanda "kanser kıran" olarak niteledik. Medeni bu umutsuz mücadeleyi, umutla 5 yıl sürdürdü.

Ve bu beş yıl içinde sadece kanseri kırmaya çalışmadı, aynı zamanda eşit, özgür, dayanışmacı ve kardeşlik içindeki bir dünya özleminin gerçekleşmesi için çaba göstermeyi de sürdürdü. Sosyal Araştırmalar Vakfı (SAV) olarak yaptığımız "üye olun" çağrısına da cevap verenlerden biri Medeni idi ve sanırım Medeni'nin son dönemde üyesi olduğu tek organizasyon SAV idi. Ölümünden önce SAV'ın Ankara'da bir şubesi olup olmayacağını sorguluyor ve olursa verebileceği katkıları netleştirmeye çalışıyordu.

Bunun dışında son yıllarda Ankara'da ODTÜ'lüleri ve Ankaralıları bir araya getirmeye yönelik olarak organize edilen birçok etkinliğin doğrudan örgütleyicileri arasındaydı ve eski arkadaşlarıyla bir arada olmak ona hem moral veriyor hem güç aşılıyor aynı zamanda mutlandırıyordu. Vurgulamak gerekir: Bu etkinliklerin Medeni üzerinde yarattığı heyecan ve Medeni'nin çabaları olmasaydı, bu etkinlikler ya organize edilemez ya da eksik kalırdı.

Bu etkinlikler sırasında Medeni'nin duygusal yanının epey güçlü olduğunu öğrenmiştik ama sadece "duygusal" demek yetmiyor, bir şeyler açıkta kalıyordu. Medeni için anma yemeği organizasyonu yapılırken gözlemlerine güvendiğim bir arkadaşımı aradım ve sordum: Medeni için ne dersin? "Kazakları tersyüz edebileceğin adamlardan biriydi" dedi. Doğruydu ve benim için açıkta olan şey de gerçekten kapanıyordu.

Medeni, diğer özelliklerinin yanısıra "duygusal" ve "kazakları tersyüz edebileceğin" bu adam, ölümü aklına düştükten sonra Borçka'da, evinin bahçesinde, annesinin kucağında yatmak istediğini sürekli söylemiş ve bu isteğine uygun olarak defnedilmiştir. Görenlerimizin ifadelerine göre, şimdi yeşillikler içinde, bahar dalları arasında annesinin yanı başında yatmaktadır.

Medeni'nin arkadaşlarına bağlılığı bu isteğinde de kendini gösterir: Arkadaşlarımız ''mezarım Karşıyaka'da olsaydı arkadaşlarım Deniz'e,Erdal'a, Sinan'a geldiklerinde bana da uğrarlardı'' diye "sayıkladığını" yazmışlardır. Medeni, bu vasiyetinin neden olduğu telaş ve zaman kısıtı nedeniyle gerektiği gibi uğurlanamadı. Oysa bizler, düğünlerimizden önce cenazelerimizde toplanmak zorunda kalmış, gidenlerimizi bazen sloganlarla bazen sessizce ama hep toplu olarak uğurlamıştık.Bu toplu uğurlama ve anma geleneğimiz en olumlu özelliklerimizden biridir ve titizlikle korumak gerekir. Halâ birçok eski arkadaşımızla uzun yıllardan sonra karşılaştığımız yerlerden biri gidenlerimiz için biraraya gelişlerimizdir.

Son olarak belirtmeliyim: Biz hayatı çok sevdik. Öyle ki yazdığımız yazılarda bile hayat ya da yaşam sözcüğünü gereğinden fazla kullandık. Ama biz bugünün köhnemiş ve çürüyen dünyasındaki sefil hayatı değil, yepyeni bir dünyada "ipekli bir kumaş dokur gibi", "sevinçli bir destan okur gibi" yaşanan bir hayatı istedik. Ve ilk başta bu hayat için mücadele etmeyi öğrendik.

Bir kez daha gidenlere ve kalanlara selam olsun!

Dinçer Mete

Eminim gençlik ve özellikle öğrenci gençlik üzerine çalışanlar, Medeni'nin öz yaşam öyküsünde bizim kuşak için ortaklaştırılabilecek pek çok özellik bulacaktır: Başarılı ve takdirlerle dolu bir ilk ve ortaöğretim ve hatta lise hayatı. Ardından yarım bırakılmış ya da değiştirilmiş üniversiteler ve zaman ayrılabildiğinde bitirilmiş bölümler...

Ailesi tarafından yazılmış öz yaşam öyküsü aşağıdadır:

Medeni Hacıimamağaoğlu

02 Temmuz 1959 tarihinde Borçka Demirciler köyünde dünyaya gelmiştir. Hep özlemle andığı çocukluğu derelerde yüzerek, fındık toplayarak, inek güderek, dağda bayırda oynayarak, babasının dükkânının önünde su satarak, para karşılığı zorla yemek yiyerek geçmiştir.

Eğitim hayatına 1966 yılında Demirciler köyü ilkokulunda başlamış, 1 ve 2.sınıfı köy okulunda okuduktan sonra 1968 yılında Borçka Merkez ilkokuluna nakil yaptırmış ve 3.sınıftan itibaren Ortaokul dâhil Borçka’da okumuştur. Matematik öğretmeni Türkan Küçük’ün tanımı ile kendisine ‘öğretmenlik mesleğini sevdirecek kadar başarılı bir öğrenci’ olduğundan her yıl takdir almış ve okulunu okul birincisi olarak tamamlamıştır.

Her yaz kendi harçlığını çıkarmak için çalışan Medeni, çalıştığı iş yeri sahibinin oğlu ile birlikte grev yaparak işine son verilmesine sebep olmuştur. 1974 yılında Ankara Başkent Lisesine kayıt yaptırarak devam ettirdiği başarılı eğitim hayatında, duyarsız kalamadığı ülke sorunları ve daha iyi bir gelecek için tercih ettiği siyasi görüşü nedeniyle Başkent lisesinde eğitimini yarım bırakarak, 1977 yılında 3.sınıfın son döneminde Artvin Kazım Karabekir Lisesinde Lise eğitimini tamamlamıştır.

Aynı yıl girdiği Üniversite sınavında ODTÜ İnşaat Mühendisliği bölümünü kazanarak Üniversiteye başlamıştır. ODTÜ de okurken tekrar sınava girmiş ve İstanbul Hukuk Fakültesini kazanarak kayıt yaptırmıştır. Ancak, siyasi olaylar nedeniyle okula devam edememiş 1 yıl Borçka’da babasının yanında çalışarak gazete bayiliği yapmış, daha sonra Ankara’ya dönmüştür.

12 Aralık 1980 tarihinde evlenmiş, 1 ay sonrasında 12 Ocak 1981 tarihinde siyasi tercihleri nedeniyle tutuklanarak Mamak cezaevine girmiştir. 18 ay ceza evinde kaldıktan sonra tahliye edilmiştir. 29 Ocak 1983 tarihinde ilk çocuğu (Umut Eren) dünyaya gelmiştir. Bu dönem içinde çeşitli işlerde çalışmış, Üniversite sınavına tekrar girmiş ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fak. Basın Yayın Yük. Okulunu Radyo-Televizyon bölümünü kazanarak okulu bitirmiştir. 1993 yılında özel radyolar kapatılana kadar Ankara Büyükşehir Belediye radyosu olan Radyo Anki’de haber müdürlüğü yapmıştır. 13 Şubat 1998 yılında “aşık olduğum iş” tanımı yapmasına vesile olan Forum Fuarcılık ailesine katılmıştır. 14 Mayıs 2005 yılında hastalığı süresince onu ayakta tutan oğlu Can Devrim doğmuştur.

Medeni Hacıimamağaoğlu iyi kalpli, vicdanlı, çalışkan, dürüst, saygılı, mantıklı, zeki, inatçı ve belli etmese de oldukça duygusal bir yapıya sahiptir.

Haluk Tümel

1 Ağustos 1955 - 12 Kasım 2012

Dostumuz, Yoldaşımız, Kurucu Üyemiz Sevgili Haluk Tümel'i kaybettik.

haluk  

12 Kasım 2012

Bugün bir telefon geldi. Arkadaşımın zayıf ve hastalıklı sesle "Atilla iyi değilim" dediğini duyabildim. Bu 47 yıldır tanıdığım, ben İstanbul'da o Ankara'da üniversite yıllarında birbirimizden habersiz aynı siyasetin içinde mücadele verdik. Orta okul ve lise yıllarımızda ise dostluğumuz gençliğin verdiği duygular ile kaynaşarak gelişti. Samsun sokakları ve fuarın güzelliği bizlerin arkadaşlığı yanında hep sönük kaldı.

Bana telefonda iyi olmadığını söylerken beklediğimiz bir bilgiyi kendisinden almış oluyordum. Yıllardır pankreas kanserine karşı bazın kıvranarak, bazen yere paralel duruşuyla, bazen de hastane köşelerinde aldığı ilaçlar ile mücadele verdi. En sonu geçen yıl pankreasın içindeki uru tüm inadına rağmen aldırmıştı. Ardından da kemoterapi tedavisi ile bir yıldır yaşam mücadelesi vermekte. Şu anda el ve ayakları tutmadığını ifade etti.

Son olarak da hayata tutunmanın başka bir ifadesi olarak bir arkadaşımızla birlikte iş yapmaya çalıştı. Halada ayakta olabildiği sürece bu işe devam ediyor.

Ama gerçekten içimi burktu o "Atilla iyi değilim" sözlerini duyduğumda. Bu grupta olan bir çok arkadaşımız tanır, Haluk Tümel'den bahsediyorum.

Onunla hep iyi günlerimiz olmuş ve kötü bir sonu ben vurulduğumda bile ifade etmemiştik. Hep yaşamın güzel ve umutlu yanlarını dile getirmiş ve "yapacak daha çok işler olduğunu" söylerdik.
...
Atilla Altaylı

 

Nevres Kaynar

9 Aralık 1952 - 21 Haziran 2013

21 Haziran 2013

Yaşımız ne olursa olsun, sağlımız nasıl olursa olsun bizim kuşağımız birbirini her zaman gençliğindeki haliyle görür. Bunun için biraraya geldiğimizde gençleşiriz, bunun için biraraya geldiğimizde iyilerişiz ve genellikle hastalıklarımızı da önemsemeyiz ve hatta birbirimizin hastalığını da pek bilmeyiz. O odur ve hastalığın da üstesinden gelir. Bu Nevres için de geçerlidir. O Dişçilikten Nevres'tir, o Emek'li Nevres'tir, o Ankara'lı Nevres'tir. İki yıl önce kalbine stent takılmış olsa da önemi yoktur, ta ki ölene dek!
Önce Medeni, ardından Haluk ardından Nevres... İki ODTU'lü, bir Dişçi... SAV üç Ankara'lısını kaybetti.
Ve ne yazık ki, ve kahrolsun ki birimizi daha gönderdik.

  

Levent Sönmez

4 Mart 1952 - 14 Haziran 2016

Levent 1Levent Sönmez'i yitirdik.

Sosyal Araştırmalar Vakfı, kuruluşundan bu yana tüm çalışmaların içinde olan bir üyesini, bir yöneticisini, Genel Kurul divanlarında başkanlık, üyelik yapan bir büyüğünü yitirdi.

Levent Sönmez, SAV'a ilişkin tüm kritik karar alma süreçlerinde - bazen alınan kararlara karşı çıkarak, bazen kararın alınmasında belirleyici olarak - hep vardı.

Levent Sönmez, SAV İktisadi İşletmesi'nin kuruluş süreçlerini bizzat yürüttü. İşletmenin ilk adımlarını atmasını sağladı.

Levent Sönmez, SAV'ın hemen tüm sosyal etkinliklerinde yer aldı. Bu etkinliklerin başlangıcında doğal olarak önce eski arkadaşlarının neşe kaynağı olur, giderek ortamdaki herkes ile ilişkiye geçer, herkes ile kendi ilişkisini kurardı.

Ne yazık ki doğa hükmünü yürütüyor ve Levent dönem dönem hastalanıyordu. Son olarak ağustos 2015'de kolon kanseri olduğu ortaya çıkmış ve hemen ameliyat olmuştu. Ameliyat sonrası ilk haberler umut verici idi. Hastalık çok ilerlememişti ve hastalıklı bölüm bedeninden alınıp atılmıştı.

Daha önceki hastalıklarında Levent iyileşerek eski yaşamına devam etmişti. Yine böyle olacağını düşünüyorduk. Ama bu kez olmadı. Levent giderek daha kötüleşti.Levent 2

7 Mayıs 2016 tarihinde yaptığımız genel kurulumuza Levent katıldı. Genel kurul sonrası yapılan yemekte Levent bir yandan çevresine yine neşe saçıyor diğer yandan artık dönüşün olmadığını biliyordu.

 Ama bu kadar erken gideceğini beklemiyorduk. Hastalığının ortaya çıkışından yaklaşık on ay sonra 14 Haziran 2016 günü "arkasında güneş doğmayan" kapının ötesine geçti.

Levent Sönmez'in bedenini SAV üyelerinin ve dostlarının ve gençlik arkadaşlarının katıldığı bir tören ile 15 Haziran 2016 günü Adapazarı'nda toprağa verdik ve onu önceden gidenlerimizin yanına gönderdik.

Kalanlarımız ve SAV Levent'i sevgiyle, saygıyla anacak ve onu kendileri ile birlikte yaşatacaktır.

Not: Levent, 1952 doğumlu dolayısıyla 64 yaşında idi. Gençlik döneminde, dönemin Ankara'sında oldukça etkin olan bir siyasal hareketin ve devrimci gençlik derneğinin aynı zamanda "yasal" olan bir yöneticisi idi. 

 

  

Bekir Birol Özdemir

08.11.2016

2 Mayıs 1969 - 8 Kasım 2016 

bekir birol

 

Üyemiz Bekir Birol Özdemir'i, şofben zehirlenmesi sonucu 8 Kasım 2016 günü yitirdik.
Bekir Birol Özdemir, SAV'ın yanısıra makina mühendisi olarak Makina Mühendisleri Odası (MMO) İstanbul Şubesi'nin aktif bir üyesi idi. 2004 - 2008 yılları arasında Şube Yönetim Kurulu'nda yer alan Bekir Birol Özdemir, TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulunda da odasını temsil etmiş, mesleki mücadelesinin yanısıra emek, demokrasi ve kent mücadelesinin de örgütleyicilerinden biri olmuştu.
1969 Sivas doğumlu ve İTÜ Makina Fakültesi mezunu olan Bekir Birol Özdemir, çok genç yaşta ve hem SAV'da hem de MMO'da daha birçok görev alabilecek iken aramızdan ayrıldı.
Bekir Birol'u çok özleyeceğiz, anısını SAV olarak yaşatacağız.
Işıklar içinde yat, Bekir Birol Özdemir.
Tıpkı senden önce giden diğer üyelerimiz gibi seni unu

 

 

Eren Deniz Tol

27.02.2017

21 Haziran 1965 - 27 Şubat 2017

Eren res2

Sevgili Eren Deniz TOL'u,  27 Şubat 2017 günü kaybettik. Eren Deniz uzun dönemdir - yaşamını yitirmesine neden olan - kanser ile mücadele ediyordu.

Bu lanet hastalık Eren Deniz'in ne Bu Suça Ortak Olmayacağız başlıklı bildiriyi imzalayarak Barış Akademisyeni olmasına ne de tutuklu akademisyenler için Bakırköy Hapishanesi önünde Özgürlük Nöbeti tutmasına engel olabilmişti.

Ve tabii ki Eren Deniz de akademiyi yok etmeye yönelik saldırıdan payına düşeni almıştı: Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi iken Ocak 2016'da -  8 imzacı ile birlikte -  Rektörlük tarafından başlatılan cezai ve idari soruşturma gerekçesiyle görevden el çektirilmiş, kınama cezası verilerek tekrar göreve iade edilmişti. Aradan bir yıl geçtikten sonra, bu kez bildirinin imzacılarının tümü -imzacı sayısı 14 tür, ama bir kişi emekli olmuş, bir kişi istifa etmiş, bir kişi de üniversitesine geri dönmüştür, bu nedenle soruşturma açılan kişi sayısı 11dir - hakkında açılan soruşturma gerekçesiyle, soruşturma bitene kadar açığa alınmıştır. 

Soruşturanlar haklıdır! Çünkü O daha 2013'de sendika.org'da yayımlanan Utanıyorum başlıklı yazısında sadece akademisyenlere yönelik değil, öğrencilere de yönelik saldırılarda, soruşturmalarda imza kampanyalarıyla, basın açıklamalarıyla yetinmemeyi ileri süren yazısını aşağıdaki paragrafla bitirecek kadar tehlikelidir!

 

eren deniz tol 300x169

" Tek başımıza yaşadığımız çaresizlik, umutsuzluk ve yenilgi duygusunu aşmanın başka bir yolu olmalı. Eğer üye olduğumuz örgütleri ayağa kaldırmanın mümkün olduğunu düşünüyorsak bunu yapmanın yollarını ortaklaşa bir çabaya dönüştürmek bir zorunluluk olarak ortaya çıkıyor. Yok eğer bu çabanın nafile olduğunu düşünüyorsak üniversiteler içerisinde var olan direniş potansiyelinin açığa çıkarılabilmesi için yeni yollar ve araçlar üzerine düşünmek, tartışmak ve hemen, ivedilikle yola koyulmak gerekiyor. Ben artık bu “UTANÇLA” yaşamak istemiyorum ve benim gibi hisseden, düşünen çok sayıda insan olduğunu da biliyorum. “Bir şey yapmalı” ama bu metinlere imza atmaktan ibaret olmamalı."

Ve olması gerektiği gibi, Eren Deniz toplumsal görevlerini sadece Akademi ile sınırlamaz birikimini sadece akademi dünyasına taşımaz. O kendi deyişiyle "örgütlü ama örgütsüz" bir öğretim üyesi olmasının yanı sıra Sosyal Araştırmalar Vakfı'nın da aktif bir üyesidir. SAV Yayınları daha emekleme aşamasında iken, dönemin en gözde tartışma alanlarından biri olan Yurttaşlık üzerine olan çalışmasını Dünden Yarına Yurttaşlık 21. Yüzyılda Yurttaşlık - Ulusal Devlet ve Küreselleşme başlığı ve alt başlığı ile SAV'ın Küreselleşme Dizisinin 5. Kitabı olarak yayımlamaya onay ve SAV Yayınlarına güç vermekte tereddüt dahi etmez.

Ve aynı zamanda alçak gönüllüdür; lisans, yüksek lisans ve doktora çalışmalarını değişik üniversitelerin Uluslararası İlişkiler bölümlerinde yapmış olmasına karşın SAV'ın ortadoğu üzerine yaptığı panele bir izleyici olarak katılmaktan ve panel sonrasında söz alarak katkılarını yapmaktan kaçınmaz.

Ve tıpkı yazısında olduğu gibi, örgütlü bir birey olmayı son derece önemser: SAV'ın Barış Bildirisi sonrasında kaç üyesinin imzacı olduğunu saptamaya çalışırken bir e-posta ile "Beni de saydınız değil mi" demekten çekinmez.

eren res
Akademi dünyası çok değerli bir üyesini yitirdi.

SAV olarak biz çok değerli bir üyemizi, bir yazarımızı yitirdik.

Ama hepimiz aynı zamanda bir dostu, bir mücadele arkadaşını yitirdik.

Tabii ki, en başta çocuklarının ve Atilla'nın ama aynı zamanda hepimizin başı sağolsun.

SAV YK

 AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ

Eren Deniz Tol, 21 Haziran 1963 tarihinde doğdu. Lisansını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Dalında, Yüksek Lisansını aynı dalda Birmingham Üniversitesinde, doktorasını da yine aynı dalda (Canterbury) Kent Üniversitesinde aldı. 1993-2004 yılları arasında Mersin Üniversitesinde Araştırma Görevlisi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde 2004 - 2006 yılları arasında Yardımcı Doçent, 2006 - 2011 yılları arasında Doçent olarak çalıştı, 2011'de aynı üniversitede Profesör ünvanını elde etti. 2011 - 2012 yıllarında Almanya'da Kassel Üniversitesinde misafir öğretim üyesi olarak bulundu, 2013 - 2014 yıllarında ise İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde görevlendirildi.

 

Nuray Ergüneş

13.02.2018

VNuray ergunesakfımızın üyesi ve SAV yayınlarının yazarlarından sevgili Nuray Ergüneş'i bir süredir tedavi görmekte olduğu hastalığı nedeniyle yitirdik.

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde akademisyenlik yapan Doçent Dr. Nuray Ergüneş; emeği ile, üretimleri ile, birikimleri ile SAV'a çok önemli katkılarda bulundu.

SAV'ın yolunu açmaya çabaladığı günlerde, daha 2008'lerde;

 Bankalar, Birikim, Yolsuzluk: 1980 Sonrası Türkiye’de Bankacılık Sektörü

kitabı SAV Yayınları'ndan çıktı.

 

2010'da yayımlanan "Kapitalizm, Ataerkillik ve Kadın Emeği Türkiye Örneği" adlı kolektif kitaptaki

"Kadınlara Yönelik Kredi Biçimleri ve Kadın Emeğinin Enformelleşmesi" makalesi,

Almanak 2008 Analizleri'nde,

"Bankacılık Sektöründe Son Dönem Gelişmeler Üzerine Bir Değerlendirme"

Almanak 2009 Analizleri'nde,

"“Kadınların İşsizliği”",

Almanak 2012-2013 Analizleri'nde

"Sosyal Politikadan Kadın Sosyal Sermayeye" ve

"Türkiye Ekonomisinden Hareketle Kadın İstihdam Politikalarında Yönelimler"

makaleleri hep onun üretimleri idi.

nuray ergünes orucNuray'ın akademi dünyası dışındaki çalışmaları sadece SAV ile sınırlı değildi. Aralarında Toplumsal Özgürlük gazetesi, Siyaset gazetesi, Praksis dergisi ve Siyasi Haber web sitesinin yer aldığı çok sayıda yayına yazılar yazdı. Toplumsal Özgürlük gazetesinin Yayın Kurulu üyeliğini yaptı. Son olarak İktisat dergisi Yayın Kurulu üyesi idi.

Ve tabii ki, Nuray Ergüneş, Barış için Akademisyenler adı altında “ Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak bu suça ortak olmayacağız!” başlıklı metnin imzacılarından biri idi. Akademi dünyasının sokulmak istendiği yeni formu, Sinan Alçın ile birlikte yazdığı “Neoliberal Dönüşüm Sürecinde Üniversiteler” kitabında analiz etti.

En verimli çağında yitirdiğimiz sevgili Nuray Ergüneş'e karşı son görevimizi yerine getirip, bu güzel insanı sonsuzluğa uğurladıktan sonra  akrabaları, arkadaşları ve dostları olarak üzüleceğiz, kendi acımızı yaşayacağız. Ama tek tek kişiler ve SAV olarak eksikliğini hep hissedeceğiz.

Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz

SAV YK

Nuray Ergüneş

1972 yılında Hatay’ın Hassa ilçesinde doğdu. İlk ve ortaöğrenimini burada tamamladı.

Çukurova Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nde İktisat öğrenimi gördü (1988-1993). Yüksek lisansını ve doktorasını Marmara Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, Kalkınma İktisadı İktisadi Büyüme bölümünde tamamladı. Post doktorasını ise University of London-School of Oriental and African Studies, Department of Economics’te (İngiltere) 2007-2008 yılları arasında yaptı.

Nuray Ergüneş, Tarık Oruç ile evliydi.

Ayhan Serdar

Ayhan serdar

Hayat ve Ölüm! Birincisini, olabildiğince uzatmaya ve güzelleştirmeye, ikincisini olabildiğince geciktirmeye çalışırız. İnsan türünün bir üyesi olarak biliriz: Belirli bir hayatın içine doğarız, o hayatı yaşarız ve ölürüz. Ülkemizde "78'liler" olarak anılan kuşağın bu iki büyük "olay" ile kurduğu ilişki, diğer kuşaklardan biraz daha yoğundur. Bu durumun belirleyicisi şüphesiz kuşağımızın içine doğduğu dünya ve ülke koşullarıdır fakat kuşağımızın sürece kattıkları da azımsanmamalıdır.

Önce hayat! Kuşağımızın büyük çoğunluğu; birey olarak özgür ve eşit, toplumsal olarak kardeşlik ve dayanışmacı ilişkiler içinde, demokratik ve bağımsız bir ülkede ve sınıfsız, sömürüsüz bir dünyada yaşama ideallerinin taşıyıcısı oldu, bu ideallerin peşinden gitmede tereddüt etmedi. Böyle bir hayatı istemek, var olan hayatın egemenlerinin çıkarları ile çelişiyordu.

Bu ülkenin genlerinde, egemenlerin, kendilerinin iktidarı üzerinde tehdit olarak gördükleri her türlü akımı, grubu ve kişiyi -oğulları ve kardeşleri dahil -  doğrudan şiddet yoluyla yok etmek zaten vardı. Ülke egemenleri, bu ideallerin bayraklarının başta üniversiteler ve yüksek okullarda olmak üzere tekrar yükselmeye başlamasıyla o bildik, o iğrenç alışkanlıklarını tekrar devreye soktular. Önce bu durumlar için yetiştirilmiş sivil faşist çetelerin üniversitelere ve yüksek okullara yönelik saldırıları başladı. Ya korkutarak susturacaklar ya da öldürerek yok edeceklerdi.

Yaman bir çelişkiydi ama önümüzde idi: Ölüme karşı hayatı savunmak için ölümü göze almak gerekiyordu. Ve dönemin gençliği bu gerekliliği tereddütsüz yerine getirdi. Ve ölümle, yaşamayı en çok hak ettikleri çağlarında karşılaştı. Pusuda, işkencede, idam sehpasında katledilmiş birçok delikanlı, gepegenç kadın ve erkek arkadaşımızı, yoldaşımızı toprağa verdik.

Ölümle zamansız tanışmıştık!

Ardından ikinci dalga geldi. Başta trafik olmak üzere birçok kazada arkadaşlarımızı yitirdik.

Üçüncü dalga hastalıklardı. Başta kalp ve her tür kanser olmak üzere arkadaşlarımız hastalanıyorlar ve bizi bırakıp gidiyorlardı.

Demek ki böyle azalacak, güzelleşsin diye çok uğraş verdiğimiz hayatı böyle birer birer sonlandıracaktık!

Dün (15 Şubat Pazartesi) bu son dalganın değişik ama hepimizi şoka sokan bir biçimi ile bir arkadaşımızı, bir yoldaşımızı, içimizden birini, bir şarabi eşkiyayı daha sevgili Ayhan Serdar'ı kaybettik.

14 Şubat öğleden sonrasına kadar, ufak tefek sağlık sorunları olduğunu bildiğimiz ama önümüzdeki döneme ilişkin yeni çalışmaların içinde olduğunu da bildiğimiz Ayhan 24 saat dolmadan bu diyarı terkedip gitti.

Ama demek ki bir de böylesi vardı: 24 saat öncesinde sağlam iken 24 saat dolmadan ölebilecektik!

Demek ki buna da alışacaktık.

Demek ki biraz da böyle azalacaktık!

Ayhan Serdar;

İstanbul Teknik Üniversitesinin adeta mühendisin yanısıra "Devrimci Yetiştirme Merkezi" işlevini  üstlenen Maden Fakültesine,  1974 yılında girmiş, kısa zamanda devrimci ve anti faşist mücadeleye katılmış, faşist saldırganlığın İTÜ'den püskürtülmesi mücadelesi içinde yer almış ve bu mücadeleye önderlik etmiş,

Kendini İTÜ ile sınırlamayarak İstanbul gençliğinin anti faşist mücadelesini yönetme konusunda sorumluluk üstlenmiş

12 Eylülün işkencelerinden yüzünün akıyla çıkmış bir devrimci idi.

Ayhan Serdar, sadece o "şarabi eşkiyalar" kuşağının bir üyesi, örgütçüsü ve kavgacısı değildir.

Ayhan Serdar; aynı zamanda Sosyal Araştırmalar Vakfı'nın (SAV) kuruluş çalışmalarının da içerisinde bizzat örgütleyicilerden biri olarak yer aldı ve SAV'ın kurucularından biri oldu. SAV'ın 1996 - 2000 Mayıs yılları arasına yayılan onay ve kuruluş döneminin Yönetim Kurul Başkan Vekili görevini üstlendi. 2000 - 2002, 2002 - 2004, 2006 - 2008 dönemlerinde yedek yönetim kurulu, 2014 - 2016 döneminde ise yedek denetleme kurulu üyesi idi.

Yani o aynı zamanda SAV'ın taşıyıcı kolon ve kirişlerini kuranlardan ve yükünü seve seve taşıyanlardandır.

Ve bu güler ve güzel yüzlü ve kuşağının tüm olumlu özelliklerine sahip olan bu devrimci, eminim gittiği yerde hemen çok sevdiği arkadaşı Ekrem Ekşi ile buluşmuş ve ona buradaki gelişmeleri anlatmaya, Ekrem'den oradaki durumu öğrenmeye başlamıştır.

Ne diyordu Can Yücel:

Sararıp dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar
Şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar

Mevsim dönüp de yeniden yeşermeğe başlayınca rüzgar
Çıplaklığında o atın yine onlar koşacaklar
O çocuklar
O yapraklar
O şarabi eşkiyalar

Onlar da olmasa benim gayrı kimim var?

Şan olsun Ayhan'a!

Şan olsun Ekrem'e ve tüm gidenlere!

  

 

 

 

 

 

 

 

Kenan Ates

Yaratıcılık, çaba, disiplin, azim, kararlılık, cesaret, adanmışlıkla bezenmiş büyük hikaye, bir siyasi tutuklunun cezaevi havalandırmasının uzak ucundaki beton kanalizasyon kapağını yerinden kaldırmayı denemesiyle başladı. Evet kapak yerinden çıkartılabiliyordu. Hemen ardından bir kişi aşağıya indirilerek keşif yapıldı. Ve umut doğdu. Bir tünel kazılabilir ve 12 Eylül’ün ünlü cezaevi Metris’ten firar edilebilirdi.

Ama bu hiç de kolay bir şey değildi. Sabır ve azimle, zor koşullarda ve ölümü göze alarak çok çok çalışmak şarttı. Onlar için bu tarafı işin kolay yanıydı. Belki de aylar sürecek bu çalışmanın gizliliğini korumak için saat gibi işleyen bir plan ve bunun olağanüstü bir disiplinle hiç aksamadan sürdürülmesi de gerekiyordu. Bir de aynı havalandırmayı kullanan ve gören tüm koğuşlardaki herkesin kesin gizlilik koşullarına sonuna kadar uyması şarttı.

Burası tutukluların “Sibirya” diye adlandırdıkları Kuzey koğuşlarıydı. Cezaevi idaresi de bu koğuşları, az güneş aldıkları ve soğuk oldukları için cezaevi içinde bir tür sürgün yeri olarak kullanıyordu. Sibirya koğuşlarının cezaevinin Kuzey ucunda yer alması, firarı kolaylaştıracaktı, çünkü göreli olarak daha kısa bir tünel ile dışarıya ulaşmak mümkün olacaktı. Şans eseri daha önce Metris’te askerlik yapmış ve sonra siyasi suçlamalarla aynı cezaevine kapatılmış tutuklular da vardı. Onlardan alınan bilgi de planı kolaylaştırdı. Cezaevinin sürgün yeri, şimdi firar yeri olacaktı.

Hemen çalışmalar başladı. Ranzalardan çıkartılabilen demirler, bulunabilen metal parçalarla kazı aletleri imal edildi. Kazılan toprağı taşımak için çuvallar dikildi. Çamurda çalışmaya uygun iş elbiseleri hazırlandı.

Havalandırma saati başladığında öteki tarafta tutuklular gürültülü bir şekilde top oynarken veya başka dikkat çekici şeyler yaparken, beton kapağın önüne dizilen bir grubun arkasında kapak kaldırılıyor ve aşağı indirilen iki tutuklu tünel kazma işine başlıyordu.

Bu iki kişi havalandırma saati sonuna kadar aşağıda tünel kazmaya devam ediyor ve çıkan toprakları torbalara dolduruyordu. Havalandırma saati bitmeden kapağın önü yine kapatılıyor, kapak açılıyor ve içerideki iki kişi ve çuvallar hızla dışarı çıkartılıyor, saniyeler içinde gözükmeden koğuşlara taşınıyor, ardından toz toprak, çamur izi kalmayacak şekilde etraf temizleniyordu. Tüm bunlar olağanüstü bir organizasyon ve disiplin altında saniyeler içinde, sekmeden, aksamadan gerçekleşiyordu.

Koğuşlara gelince hazır bir ekip bir yandan çamurlu iş elbiselerini yıkıyor, bir yandan çıkan toprakları tuvalet deliklerinden azar azar akıtmaya başlıyor, kazıdan gelen tutuklular da hızla yıkanıp temizleniyordu.

Ancak işler çok yavaş ilerliyordu. Havalandırma saatleriyle sınırlı olan kazı, bu çalışmayla aylar sürecekti ve bu da tünelin açığa çıkma riskini artırıyordu.

Buna da çözüm bulundu: 24 saat çalışma düzenine geçilecekti. Aşağı inen iki tutuklu orada 24 saat kalacaktı. Ama akşamları yapılan sayımları atlatmak için bir çare bulmak şarttı.

Bunun için önce iki tane manken hazırlandı. Temin edilen malzemelerle ustalıkla yapılan iki manken, ranzada sırtı dönük yattığında canlı insandan farksız görünüyordu. Saçları, kot pantolonu, hatta arka cebinde tarağı bile vardı. Sayım yapılırken arkadaş rahatsız, uyuması gerekiyor gibi sözlerle sayım için gelenler kolaylıkla atlatılıyordu.

Mankenlerden birinin adını Özgür, diğerinin adını Umut koydular.

Ayhan serdarHayat ve Ölüm! Birincisini, olabildiğince uzatmaya ve güzelleştirmeye, ikincisini olabildiğince geciktirmeye çalışırız. İnsan türünün bir üyesi olarak biliriz: Belirli bir hayatın içine doğarız, o hayatı yaşarız ve ölürüz. Ülkemizde "78'liler" olarak anılan kuşağın bu iki büyük "olay" ile kurduğu ilişki, diğer kuşaklardan biraz daha yoğundur. Bu durumun belirleyicisi şüphesiz kuşağımızın içine doğduğu dünya ve ülke koşullarıdır fakat kuşağımızın sürece kattıkları da azımsanmamalıdır.

Önce hayat! Kuşağımızın büyük çoğunluğu; birey olarak özgür ve eşit, toplumsal olarak kardeşlik ve dayanışmacı ilişkiler içinde, demokratik ve bağımsız bir ülkede ve sınıfsız, sömürüsüz bir dünyada yaşama ideallerinin taşıyıcısı oldu, bu ideallerin peşinden gitmede tereddüt etmedi. Böyle bir hayatı istemek, var olan hayatın egemenlerinin çıkarları ile çelişiyordu.

Bu ülkenin genlerinde, egemenlerin, kendilerinin iktidarı üzerinde tehdit olarak gördükleri her türlü akımı, grubu ve kişiyi -oğulları ve kardeşleri dahil -  doğrudan şiddet yoluyla yok etmek zaten vardı. Ülke egemenleri, bu ideallerin bayraklarının başta üniversiteler ve yüksek okullarda olmak üzere tekrar yükselmeye başlamasıyla o bildik, o iğrenç alışkanlıklarını tekrar devreye soktular. Önce bu durumlar için yetiştirilmiş sivil faşist çetelerin üniversitelere ve yüksek okullara yönelik saldırıları başladı. Ya korkutarak susturacaklar ya da öldürerek yok edeceklerdi.

Yaman bir çelişkiydi ama önümüzde idi: Ölüme karşı hayatı savunmak için ölümü göze almak gerekiyordu. Ve dönemin gençliği bu gerekliliği tereddütsüz yerine getirdi. Ve ölümle, yaşamayı en çok hak ettikleri çağlarında karşılaştı. Pusuda, işkencede, idam sehpasında katledilmiş birçok delikanlı, gepegenç kadın ve erkek arkadaşımızı, yoldaşımızı toprağa verdik.

12 Ekim 2011 tarihinde yitirdiğimiz Medeni Hacıimamağaoğlu, 20 Ekim'de Ankara'da yapılan bir toplantıyla anıldı.

Anma toplantısınamedeni anma aralarında SAV üye ve dostlarının da bulunduğu mücadele arkadaşları, eşi çocukları ve birlikte çalıştığı iş arkadaşları - eski patronu katıldı..

Katılımcilar arasında Emep başkanı Selma Gürkan da vardı..

Toplantı 50 kişilik bir katılımla gerçekleşti..

Açılıştan sonra, Medeni’nin çocukluğu, gençliği, iş hayatı ve ağırlıklı olarak hastalık dönemi - sonrasına ait fotoğraflardan oluşan bir video sunumu yapıldı.

Sunum sonrası katılımcılar Medeni ile ilgili anılarını paylaştılar.

Anma sonrası birlikte yenen yemek sırasında katılımcılar arasında bulunan gençlerin çaldığı saz-gitar eşliğinde hep bir ağızdan türküler söylendi.

Medeni'yi bir kez daha saygıyla, sevgiyle, özlemle anıyoruz.

VNuray ergunesakfımızın üyesi ve SAV yayınlarının yazarlarından sevgili Nuray Ergüneş'i bir süredir tedavi görmekte olduğu hastalığı nedeniyle yitirdik.

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde akademisyenlik yapan Doçent Dr. Nuray Ergüneş; emeği ile, üretimleri ile, birikimleri ile SAV'a çok önemli katkılarda bulundu.

SAV'ın yolunu açmaya çabaladığı günlerde, daha 2008'lerde;

 Bankalar, Birikim, Yolsuzluk: 1980 Sonrası Türkiye’de Bankacılık Sektörü

kitabı SAV Yayınları'ndan çıktı.

Eren res2

Sevgili Eren Deniz TOL'u,  27 Şubat 2017 günü kaybettik. Eren Deniz uzun dönemdir - yaşamını yitirmesine neden olan - kanser ile mücadele ediyordu.

Bu lanet hastalık Eren Deniz'in ne Bu Suça Ortak Olmayacağız başlıklı bildiriyi imzalayarak Barış Akademisyeni olmasına ne de tutuklu akademisyenler için Bakırköy Hapishanesi önünde Özgürlük Nöbeti tutmasına engel olabilmişti.

Ve tabii ki Eren Deniz de akademiyi yok etmeye yönelik saldırıdan payına düşeni almıştı: Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi iken Ocak 2016'da -  8 imzacı ile birlikte -  Rektörlük tarafından başlatılan cezai ve idari soruşturma gerekçesiyle görevden el çektirilmiş, kınama cezası verilerek tekrar göreve iade edilmişti. Aradan bir yıl geçtikten sonra, bu kez bildirinin imzacılarının tümü -imzacı sayısı 14 tür, ama bir kişi emekli olmuş, bir kişi istifa etmiş, bir kişi de üniversitesine geri dönmüştür, bu nedenle soruşturma açılan kişi sayısı 11dir - hakkında açılan soruşturma gerekçesiyle, soruşturma bitene kadar açığa alınmıştır. 

Soruşturanlar haklıdır! Çünkü O daha 2013'de sendika.org'da yayımlanan Utanıyorum başlıklı yazısında sadece akademisyenlere yönelik değil, öğrencilere de yönelik saldırılarda, soruşturmalarda imza kampanyalarıyla, basın açıklamalarıyla yetinmemeyi ileri süren yazısını aşağıdaki paragrafla bitirecek kadar tehlikelidir!

SAV İLETİŞİM

weblogo7 

 Osman Ağa Mahallesi General Asım Gündüz Caddesi.

Üner Tan İş Merkezi  No 35 Kat 4 Daire 14 Kadıköy

Tel: (216) 345 69 39
Fax: (216) 418 95 48

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Üyelik Ödentileri ve Bağış için 
Banka Hesap No: 

Hesap Adı: Sosyal Araştırmalar Vakfı

İş Bankası Galatasaray - Beyoğlu Şubesi (1011)

IBAN

TR 0400 0640 0000 1101 1200 3897


 SAV - Kitapçı (İktisadi İşletme)

Banka Hesap No:  

Hesap Adı: Sosyal Araştırmalar Vakfı İktisadi İşletmesi

İş Bankası Galatasaray - Beyoğlu Şubesi  (1011)

IBAN

TR 0500 0640 0000 1101 1190 5133 

 

Üye Giriş

Bilgilerinizi girin.

Merhaba